OLMAYAN –1

Sabaha doğru ya da akşamın ertesi veya gece eğiliyor ama sabahla açısı henüz geniş. Soğuk. Biraz da; ağrılı bedenlerin yeni bir masala başlamak için sebepleri çok ama güçleri yok. Kahramanlığı ömrünün hiçbir devresinde becerememiş, kendi öyküsünde başrol edinememiş, yine de herhangi bir kır kahvesinde, tepesindeki ağaçtan düşen karıncaya biraz önce yediği simidin artık susamlarını sunan, çay içen, geceleri yıldızlara küs, gündüzleri uykuyla dost, ara sıra uyanan, yarım çalan telefonlarla zihnine umut çalan, mektuplarına yazdığı adres bir defterin sararmış sayfaları arası, postaneleri hacze uğramışçasına hem de, çalışmıyorcasına ve sigaranın uyuşukluğundan arta kalan zamanlarda yaşamaya delil arayan, adı yok, kişiliği silinmiş, yarına bugünü borçlu birisi. Kadın ya da erkek, kavramları deşmeden ömrün yarısında; Başroldeki figüran. Yatağında uyumaktadır ve beklemektedir. Oldu mu? Fosforlu bir kalemle çizebilir mi elinin üzerindeki yanığı, bir ders notundaki çok önemli bellek gibi? Yine de mi beklemektedir, zira söylemiştir kitaplar vakt-i zamanında “bir sigara külünün düşecek kül tablası varken, bu umutsuzluk toprak olur geceye” diye. Ya da umut kelimesi fazlaca mı sloganiktir, her masalda elinin tersini alnına koyup gözlerini havaya doğru kapatıp “Aman Allahım” dercesine susan eski Türk filmleri jönlerinin kiralık duyarlılıkları ya da pazarlanan melankolileri gibi. Yine bir kitapta –ebegümeci- bitkisinin iyi geldiğini okuduğundan sevgilisinin saçlarına takmayı kararlaştırıp o mucizevi bitkiyi, ve plan yapıp bu yüzden bitkinin çirkinliği ölçüsünde gülünç durma mı düşmüştür? Ve zaten anlayamazlardı diye kendisini toplumdan farklılaştırıp aykırılığı ölçüsünde acıya kardeş olmasını öngören bilince pirim mi vermiştir her geçen saniye yavşaklaşan egosu için? Ve egonun saçlarına ebegümecinin
            takılmayacağını anlaması mı küfrettirmiştir Şekspire? Ya da Şekspir, Göte gibi bir romantik midir gerçekten, egoyu kabullenmeyen bu yüzden “onun adı ego değil, nefs” söyleminden bi haber. Neyse ki, kalkmıştır yatağından. Yine de olmayan-1’den bir gün önce talebenin davarlaştırıldığı örtük sulağında hiç tanımadığı birkaç yüze, onların hobilerinde içselleştirdikleri tiyatro ve tiyatroculuk kavramları üzerine, o kavramları birkaç yeni yüze ihtiyaç duyan benleri için peşkeş çektiklerine şahit olup, sanatın ve sanatçının, toplumda asalak durumda bulunan şeyi ifa ediyor maskesi takanlar görünümünde sayıldıklarını savunup, aslolanın putlaştırılan sevi, karmaşası nedeniyle yok sanan bilinç olmaklığından mı bahsetmiştir. Bir nebze de olsun özendiğinden başrole ve örnek alıp De Niro’yu. Ne de olsa en iyi kötü adamdır ve kabul görmektedir eline Batty Davis’in amcası tutuşturularak De Niro. O halde oscarla özdeşleştirdiği, takdir arayan, aynı zamanda gerekli tabirle kantinin geçtiği –olmayan- nedeniyle okulluluğun ve öğrenciliğin yüklendiğini, yüklenebildiğini sanacak bir figüran, başroldeki figüran bir kubanın karışmış aklı ve çözemediği benliği nedeniyle açığa çıkarılmıştır bir masalın satırları arasında denilebilir bu yüzden. Zira oluşturulan her eşya aslında  varlığından sıyrılıp zuhura ulaşmaktadır kâinatın en görünen, en solunan yalan ilk tangosunda. O halde ömrünün kırıntılarını danslarla isimlendirmesi beklenebilir mi ondan? Ve bu ansızın çıkıp gelen beklenti karşısında hiç dans öğrenmediği için kendisini bu öğretiden uzak tutan tahta bacağına küfredebilir mi? Ya da bu nereden çıktı şimdi durup dururken diyecek seyircilere Sait Faik ‘in Lüzumsuz Adam’ından öykündüğünü itiraf edebilir mi? Veya Lüzumsuz Adam yerine portakal ağacının dalları arasında gezinen insanlığa “bir zamanlar ki vitamin olmaklığınızdan bu tavrınız, yani özünüze dönüyorsunuz ve
            büyüyeceksiniz bilincinizde yok olana dek ve geleceksiniz bana” fısıldayabilir mi? Ya da veya lakin hayat devam mı ediyor gerçekten? Neyse ki kalkmıştır ve ayaklarının üzerindedir ve farkında değildir başroldeki figüran olduğunun, bir kurbanın elinde ve bu yüzden bilinçsizdir figüranlığının sorumluluğundan ve korkmaktadır yapamayacaklarından ve beklememektedir olası alkışları. Ama beklemelidir çünkü kalkmıştır ve gelmelidir gün, elinde bir fincan dolusu umutla. Yine mi tiksinecektir yoksa kurban, figürana atfettiği umut kelimesinden dolayı kendinden? “Bari  otur bir şiir yaz, kahraman bir belayı an” mı diyecektir? Yoksa buna da kızıp “belayı geri al” mı diyecektir? “O lütuftur başına vurduğu için. O vurduğu için değil, başına vurulduğu için.” Yoksa burun kıvırıp hayatın anlamını mı arayacaktır “her yürek dökümünde insanın varoluşuna dair bir imge vardır.”söyleminden? ve aklı mı karışacaktır, çünkü bunları sorgulayan kurban, bunları kahraman için mi sorgulamaktadır yoksa figüran için mi ve figüran içinse kurban olan kendisi figüran mı olmuştur kötü rolde de olsa ve denebilir mi kurbanın figüranlığıyla kahramanın yazarlaştığı veya aslında bunların hepsinin boş olduğu çünkü birisinin kalktığı ve beklediği, diğerinin ise birisinin kalkmış ve beklemişliğini hayata isimlendirmek ve yaratılanı oldurmak için kalktığı ve beklediğini yazdığı? Denebilir mi yazdığı? Ya da yazdığı denebilir mi hiçbir şey içinken her şey ve her şeye rağmenken sen; ve sen bir kişi olmaktan çok kişilik iken ve farkında değil iken ben-inin, varsayarak yapılan her şeyi yani hiçbir şeyi kendin için, yani kişin için, değilken kişiliğin için, bilmezken aslolanı yazdığı denebilir mi yazarın
             olmayanı? Yazarın olmayanı.

Güray SÜNGÜ

9. SAYIYA DÖNÜŞ

ANA SAYFA