Müsvedde Gibi


SİNÜSKUŞLARI

Yıllarca şehirleri taşıdım yüreğimde
Taşındım ,yüreğimden  sokaklar  boşaldı
Kendini  yırtan bir pınardı
Akşam olunca
Yüreğime sızardı annemin gözyaşları
Saçlarımdan akar , alnıma damlardı...
Sizse hala anlamazdınız
Her yağmurda sırılsıklam gülümseyişimi.
 
Susuşum  akşamüstlerini silip geçerdi.
Susardım ve susuşum
Yaşamı çocukça tatmanın adıydı
Yazılacak şiirlerin kuluçkasıydı
Geceyi bir mısrada delip geçmenin uğraşıydı...

Yine geceydi şiirimde sinüskuşları
Şiirimde  şehir ve rüzgar
Yine geceydi şiirimde bir kadın
Yine geceydin ve anladım
Gurbet seni özlediğim yerde başlar. 

Sinüskuşları ve şehir
Buluşurken yorgun martıların kanatlarında
Aksamaz bir ritimdi yaşamak
Şahdamarlarımda yuvalanan nefreti
Gagalardı sinuskuşları kanatırdı 

Ağla anne
Köprüaltlarından yalınayak çocuklar
Kanıma koşuyor
İstanbul kudurdu
Yanıma koşuyor
Üstüme üstüme koşuyor şarap gözlü kızlar

Bense dal gibi bir kızı sevmekten
Sığınmışım körlerin gözlerine çünkü
Mavi  ıslıklı her kuytuda
Bembeyaz türküleri vardı bu kızların
Ve sinüskuşları yalnızca bu türkülere ağlardı.... 

Yıllarca şehirleri taşıdım yüreğimde
Her şehir pembesiz bir resimdi
Renklerinde alabildiğince hasret...
Parklarında çocuklar  gülerdi ben ağladıkça
Şimdi büyüdü  onlar
Yaşıyorlar hayatın pembesiz tonlarında
Beni hatırlamıyorlar bile
Dile kolay
Onlarca mevsim saydık üstüne
Hepsi güz

Taşındım yüreğimden sokaklar boşandı
Bu kaçıncı ayrılık
Kaçıncı yalan
Gidiyorsam  bir yerlere gelmek için
Öyle ya gelmişim bir yerlerden giderek
Beşikten mezar olmuyor mu
Ölmek yer açmak değil mi doğacaklara 

Kendini yırtan bir pınardı
Yanaklarımı yoklardı yaşamak saltanatı
Bense umutlar ısıtırdım
Aşkların sıcağında
Şimdi ağla anne sinüskuşları yıkansın çoşkunda 

Akşam olunca
Cumasız kalırdı inanalar
Ölüler selasız
Aşklar belasız kalırdı
Şiir irkilirdi esmerinden
Kadınların en esmerinden
Aydın bir gülüş dökülürdü de  yere
Yolumuzu bulurduk

Yüreğime sızardı annemin gözyaşları
Sabahları günışığı acılarımı sarardı
Kurulardı şiirimdeki hüznü
Babam gülümserdi ben abdest alınca
Dudaklarından kelebekler kalkardı
Annem hıçkırıklarla kundaklardı beni
Beni ölümle kandırırdı
Ne vakit bir kız sevsem ağlardı 

Saçalarımdan akar alnıma damlardı
Yeni gelinlerin utangaç kanı
Kapılarından iniltilerini duyduğum hayatı
Bir ölümle görürdüm kaskatı
Kızlar güler gülüşleri kadın çıkardı
O zamanlar namussuzum intihar etmek vardı
Bekar odamda doğranmış bilek kokuları
Gözlerimde anlamsız bir mektupla

Sizse anlamazdınız
Kayan yıldızlara niye dilek tuttuğumu
Neden bir sırrın saklana saklana unutuğumu
Oysa her şiir  kayan bir yıldızdı
Her dilek bir unutuş. 

Her yağmurda sırılsıklam  gülümseyişimi
Şairliğime yorardınız
Şiirimi yorardınız
Bilemediniz damlaların duman duman sönüşünü
Bilemezdiniz çünkü siz
Gurbeti bayramdan bayrama
Çıkınlara sarıp, sandıklara kilitlerken özlediniz
Bense kalbimi dinamitlerken
Fitili tutuşturup
Başında bekledim yağmur dualarıyla 

Susuşum akşamüstülerini silip geçerdi
Dokunmak simyasını çiğneyerek avutan
Kirli dişleriyle kırlangıçlar tutan
Ve şiirini denize atan
Ve yakan
Ve rüzgara veren
Ve toprağa kalbini gömen arkadaşım
Aşkı bir kalemde bilip geçerdi 

Susardım ve susuşum
Yaşamı  çocukça tadmanın adıydı
Zaman ki utanırdık sevgilinin adı geçince bağ aralarında
Ve biz elma çalarken başka
Erik çalarken başka kızı severdik 

Yazılacak şiirlerin kuluçkasıydı
Yüzünü  vereme kaptırmış hüznüm
Hüzün , güneşi sırtlanan  sırtı yanık hamal
Zifiri bir zamanda çıktı karşıma
Şimdi sırtımda serinlikler ve dimdik
Şiirler yazıyorum  hüznüm adına 

Geceyi bir mısrada delip geçmenin uğraşıydı
Dilenciden dilemeyi dilenmem
Karanlığa  kalem bilemem
İstanbul çağırma artık beni
Kadına  tövbeliyim gelemem

Ve yine geceydi şiirimde sinüskuşları
Şiirime saplıyordu  pençelerini
Belli ki seni arıyorlardı  nisan  öpüşlü kız
Hangi mevsimin eylemindeydin
Ocağın susuşunda mı
Eylülün kurutuşunda mı
Şubatın unutuşunda mı
Kestirebiliyordum oysa
Yeni bir öyküyü yıllarcasına yaşadığını 

Şiirimde raksediyor şehir ve rüzgar
Deliye dönüyor  camide kuşlar
Varoluşlar yokuşlar
Ellerin tutuştu hayatla barıştın
Elleri yanalı
Elleri kınalı yarim
En  güzel halayı saçlarım çeker 

Geceydi şiirimde bir  kadın
En güzel  örtüleriyle ısıttı beni
Kapanabildiğim tek yer kendimde
Kendimce bir ölümü sınadım
Kör gözlerimle ölümü  yine
Iskaladım 

Yine geceydin anladım
Sen bambaşka
Aşka katık birisin
Öyle dirisin ki ...
Anlamak yetmiyor bazen
Seni yaşamak bir kitabı  kaybetmeye benziyor
Yarısına kadar okunmuş
Telaştan unutulmuş bir kitap 

Gurbet seni özlediğim yerde başlar
Demek avutmuyor yalnızlığımı
Eksildin işte
Gülüşün yamıyor acılarımı
Beni gözlerin anlıyor sen değil...

Şehir ve sinüskuşları
Aldırmadılar ellerini kanatan güle
İşte koşuyorum
Sökeceğim
Güllerin
Köklerini
Adının
Toprağından
İşte koşuyorum dökeceğim güllerin köklerin kadının toprağına 

Yorgun martıların kanatlarında buluşurken
Denizden dinlediğim bir şarkıydın sen
Seni severdi şehzadeler
Uğruna öldürülürdü ejderler
Her savaşta sen yenerdin omzunda anka kuşuyla
Sevdiğim kuş uçuşuyla
Bin masal yılı uzaktın benden 

Aksamaz bir ritimdi hayat
Yaşarken soluklananlar
Soluk almak için yaşayanları kınardı
Hayat dediğin çeşmesiz bir yokuş
Öğle sıcağında
Annem nükleer mimiklerle çıkıyordu bu yokuşu
Sırtında yüz binler sinüskuşu 

Şahdamarlarıma yuvalanan nefreti
Papatya tarlalarına  gömdüm
Kağıtların saltanatında maça kızı
Bambaşka soyunacak sütyenini
Benim falımdan seviyor çıkmışsa bahtına 

Gagalardı  sinüskuşları kanatırdı
Tutulmayı bilen zarların kerametini
Sakıncalı gülüşler taşırdı dumanaltı  umutlar
Kupa kızı talihe  satardı kendini
Aşk ve şehvet
Kazınırdı koltukaltlarından
Ağdalı bir ölümün temizliğine 

Ağla anne
Bana mektup yazma artık
Oğlum deme  bana
Ben kilit korkağı bir anahtarım
Anca  yüreğimi açarım
O da anlayana...
Köprüaltlarında yalınayak çocuklar
Artık aramasın yavuklusunu
Tiner torbasında
Acılarına jilet atmasın
Yaraları gül kokmasın
Memleket vurgunu yemiş memleket çocuklarının 

Kanıma koşuyor
Olanca  delilik
İpini kesen  uçurtmayım ben
Düşerim ama bağlanmaya gelmem... 

İstanbul kudurdu
Görüş günlerinde  maviye çalıyor soğuğu
Üşüyen elleriyle mahkumlar
Mor bir sıcaklıkla sarılıyorlar suçlarına
Alnın çizgilerinden kalkan buğu
Soruyor ‘ özgürlük bu mu ‘ 

Yanıma koşuyor bütün suçlar
Kimseyi güldüremezdim
Papatyaları kundaklardım
En güzel şiiri kendime saklardım 

Üstüme üstüme geliyor şarap gözlü kızlar
O eskiden kalma meyhanelerde
Çizgi çizgi mahmur , ufak ufak baygın
Diriliyorlar
Karayağız gençlerin nefesleriyle
Şarap  gözlü kızlar oynuyor kıvrak kıvrak
Ve gecenin  mert adamları
Gözlerindeki kızları uyandırarak banknotların yırtıklarından
Sabahı veriyorlar  borçlarına karşılık
Aşka bedel biçiyor 
Mihengi hayalarına düşmüş kalabalık 

Bense dal gibi bir kızı sevmekten
Korkmazdım sabahı aramak olmasaydı ucunda
Kızlar ki bir sızı gibi gezer  içimde
Baharın neyi kalır
Çiçeklerini yitirince 

Sığınmışım körlerin gözlerine çünkü
Bakamam aklım alır bu bahar
Şimdi zifiri bir karanlıkta
Kokan çiçeklerim var 

Mavi  ıslıklı her kuytuda
Şiir oldum , söz kesildim
Türküler yaktım ağıtlar söndürdüm yüreğimde
Beyazı yudum
Ellerin kirlenmesin diye
Dokununca yalnızlığa 

Bembeyaz türküleri vardı bu kızların
Erdemleri bir baş dönmesinde eriten
Yaralı bir ceylan gibi  uçurumda seğirten...
Yüreklere çığ düşürüp
Dağa karıştıran
Gözlere çiğ düşürüp
Dağla yarıştıran türküleri vardı... 

Ve sinüskuşları yalnızca bu türkülere ağlardı....

 

Tarkan  BAŞER

                                Fikirtepe

12. SAYIYA DÖNÜŞ

ANA SAYFA