yalan sustuğum
Kalbimdekileri; karaya çalan, dumana çalan, hüzne çalan, çiğdeme çalan,
nemli, soğuk ve eflatun suskunluklarımı; kibar yüzümde tebessümlere mecbur ettiğim
dudaklarımın efkarını; ölçülü dilimde gerçeği ifade etmek için deliren ama
yalana devindirdiğimde pişmanlıkla seğiren sözcüklerimin feryadını, gizlemişim
herkesten ve kendimden. Bu gizleyişi kendimden gizlediğimi gizlemişim. Bir itirafın
itirafıdır bu, ürküten, üşüten gerçekliğiyle.
Oysa aynaya
karşı duruşum, yüzüme, ellerime, gözlerime yüklediğim anlamın farkında
olmayışımın ifadesinden başka bir şey
değilmiş.
Bir Rol Kadını olmadığımı söyleyişimin gerçeği ciddiye almamak
olduğunun, "Fi" denilecek kadar eski bir vakitte vardım farkına, beni
yaraladığını düşündüğüm hiçbir şeyin beni gerçekten yaralamadığını
farkettiğim gibi. Örneğin babam
öldüğünde, ağlarken bir yandan, bir yandan duyduğum kederin beni temelden sarsan bir
keder olmadığını gördüm. Unutmam ne kadar da kolay olmuştu...
Bir gün ağlarken, gözümde yaş, tebessüm ettiğimi farkettim; birgün
tebessüm için aralanan dudaklarımın ağlamak için burkulduğunu...
Bir gün Çocuklar Gibi
mutlu olduğumu. Bir gün yakıcı bir genç kız gibi olduğumu; bir gün aşık olur
gibi olduğumu; evli bir kadın gibi olduğumu birgün; sonra şefkatli bir anne gibi
olduğumu; vefalı bir eş gibi olduğumu; bir gün iş güç sahibi bir kadınmışım gibi; dul ve şuh bir kadınmışım gibi olduğumu
farkettim. Bir gün kendi kişiliğini insanlara dayatan karizmatik bir kadın gibi
olduğumu; hayatı ve insanı bütünüyle anlamış biri gibi olduğumu; yaşamın
sonluluğunu anlamış biri gibi olduğumu; sevinçlerin, hüzünlerin, arzulayışların
ölümü engellemediğini görür gibi olduğumu.... Gibi olduğumu..... Gibi
olduğumu.....
Ne kadar çok Gibi Olduğumun farkına varır gibi oldum. Bir rol kadını değilim
dediğim günü hatırladım. Aslında ne kadar çok roller ve kimlikler taşıdığımı
gördüm. Meğer iyi bir aktristmişim. Dostummuş gibi olan insanlar vardı etrafımda ve
ben onlara bir dosta davranılması gerektiği gibi davranıyordum.
Dostlarım dedim; Dostlarım! gerçek şu ki hiçbirinizin tanıdığı ben
"Ben" değilim. Yaptığım her itiraf koca bir yalan oldu. Lanetlediğim her
maske yapışıp kaldı yüzüme. Çoğu kez; kendilerini anlattığım kaygısına
düştüler, İrkildiler; Anlaşılmış olmaktan korkarak. Bütün rollerden ve
kimliklerden soyundum. Suskun ve Yalın oldum. "Suskun ve Yalan" dediler.
Yalan gibiydi gerçeğim, yalanım gerçek gibi.
Bu ne içinden çıkılmazlıktır, bu ne
haldir! Mecrasız, nereye akacağını şaşırmış bir su var mıdır benim gibi, kendi
anaforunda boğulan bir su, tutamaksız, parmakların arasından Hiç'e akan bir su...
Kalabalıktım, hangi suskunluğun hangi yüzüme yakışacağını bilememiştim
tabi; hangi acıya doğacağımı, yada hangi cılk yaraya, bilememiştim. Yüzümü ne
yana çevirmeliydim;
Ateşe mi,
Toprağa mı,
Allah'a mı...
Allah'ım bu göç ne zaman biter, kendimden kendime; bu idrak tutulması ne zaman
biter; biter mi!
Allah'ım bunu Sen mi istedin!
Allah'ım Senin istediklerin neden benim istemediklerim olur her zaman!
Allah'ım benim istemediğim Senin istediğinle buluşacak mı!
Allah'ım biliyorum Senin istemediğini değiştirmek, Senin, isteğine bağlıdır!
Allah'ım beni tut!
Allah'ım beni yok sayma!
Allah'ım beni toplamadan çoğalt!
Allah'ım beni bölmeden sadeleştir!
Allah'ım gerçekleri sadece sen biliyorsun; söylediğimin gerçek, sustuğumun yalan
olduğunu!
Allah'ım beni kendime düşürme!
Allah'ım beni yalana düşürme!
Allah'ım beni Acz ile olgunlaştır!
Allah'ım ........
Bir gün yalvarmayı öğrendiğimi farkettim. Sustuğumu, yalvardığımı,
ağladığımı, yalanlandığımı...
Kibar yüzümde acıyla seğiren dudaklarımı tebessüme zorladığımda,
düşürdüğüm kederi; yalanı sustuğumu, gerçeği ise daha fazla sustuğumu yine
gizledim. Ama bu gizleyişleri kendimden gizlemeden.
Sustum, Üşüdüm, irkildim çok zaman, eflatunumu büyüttüm; bütün yüzlerimi
herkese göstererek; rollerimin, rollerden ibaret olduğunu anlattım, gizlenmeden;
suskunluklarımı; karaya çalan, dumana
çalan, hüzne çalan, çiğdeme çalan, nemli, soğuk ve eflatun suskunluklarımı;
Kalbimdekileri...